25 Mayıs 2014 Pazar

21. Yüzyılda Romancılık

Bir kitap var, bir roman. Dış cildi deri, birinci kalite, ön yüzünde deri üzerine kitabın adı ve yazarın adı işlenmiş, müthiş bir görüntü. Deri cildi aşıp, kapağa gelince ustaca çizilmiş bir kara kalem çalışması ile karşılaşılıyor, gölgeler, çizim... kusursuz. Sayfaların hamur kalitesi, yazı stili, boyutu, mürekkep kalitesi, imlada hatasızlık, arka kapakta verilen bilgiler, ne kadar ustaca bir editoryadan geçtiğini ve yayınevi kalitesini ispatlamakta. Bununla birlikte kafada soru işareti bırakmayacak kadar özenle hazırlanmış bir biyografi ve künye bilgisi de mevcut. Romanın reklam çalışmaları başarıyla yürütülmekte, yazılı ve görsel medyada kendine sürekli yer bulabilmekte ve kitapçılarda da her daim ön raflarda yer alabilmekte. Hepsi bir yana kitabın yazarı bey, gayet alımlı ve cazip bir kimse. Söyleşi, davet, imza günü konularında bu fiziksel özelliği son derece işe yaramakta ve ilgi odağı olmasını kolaylaştırmakta. Şimdi bir bakalım:

1- Deri cildi hazırlayan,
2- Kapaktaki kara kalem çalışmasını çizen,
3- Editör,
4- İmla/dizgici,
5- Yayınevi genel yayın yönetmeni,
6- PR'cı.

En az 6 kişi işini kusursuz yapmış ve böyle başarılı bir sonuç elde edilmiş, buraya kadar sorunsuz. Şimdi buraya kadar romanın içeriğinden hiç bahsedilmedi bile... Roman kesinlikle boktan. Klişe bir konu, bayağı bir dil ile, oluşturulamamış bir kurgu içerisinde işleniyor, sonuç tamamen rezalet.

Peki, romanın içinde ne yazdığının bir önemi var mıdır? Gerçekten bunca şeyden sonra romanın içinde ne yazdığının bir değeri kalabilir mi?

0 yorum:

Yorum Gönder