17 Mayıs 2012 Perşembe

Düzgün bir iktidar, halkın isteklerini yerine getiren olmamalıdır. Halk faşisttir, ırkçıdır; bu nedenle halkın çocuğundan lider olmaz, olmamalı.

Başbakan, 'tek din' der, sonra bunu, 'öyle bir düşüncemiz olamaz, dil sürçmesi...' diyip düzeltir.
Başbakan, 'dindar nesil yetiştiricem.' der, sonra bunu, 'yani inanan, güvenen, bla bla...' diye genişletip düzeltir.
Başbakan, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğine laf çarpar, yanlış konuşur, sonra bunu 'Bizim mezheplerle bir sorunumuz olamaz, kimsenin inancına lafımız olamaz' der düzeltir.

Elbetteki gaflarını düzeltecek, konumuna sahip olduğu düzen gereğince. Ama benim için düzeltip - düzeltmemesinin bir gereği yok, Başbakanın karakteri bu, kendisi bir Sünni, bu gelenekten geliyor ve belki Alevileri Müslüman olarak bile görmüyor. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi öğretmenlerinin de derse girdiklerinde ilk kurduğu cümle gibi Müslüman olmayan herkesin, cehennemde cayır cayır yanacağını düşünüyor. Ateistleri hayvandan farksız görüyor. Bunları söylemek zorunda değil, bir insanın nasıl bir karaktere, fikriyata sahip olduğunu anlamak için, onun bunları beyan etmesi gerekmez, bu bellidir. 

Ve istediği kadar 'gaf, dil sürçmesi, vs.' diyerek kurduğu cümleleri düzeltsin, asla düzelttiği gibi düşünmeyecek, düşündürtmeyecek, düşünülmesini doğru bulmayacaktır. Bir iktidar, bir güç sahibi, bir lider, asla düşünmediği bir şeyi yapacak bir politika izlemez, böyle bir zorunluluk hissetmez. Yani Ateistleri, Alevileri, kendinden olmayan her şeyi yanlış bulan bir insan, güç sahibiyse ve bunun farkındaysa bunu değiştirmez, o yanlış bulduklarına -yanlış olmalarını gerekçe göstererek- bir yaşam alanı sunmaz. Sunması mümkün değildir.

Demem o ki, Başbakan -her başbakan gibi- doğruları söyleyecektir, ama kendi doğrularını uygulayacaktır. Ve Başbakanın doğruları benim midemi bulandırıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder