12 Nisan 2014 Cumartesi

Ekşi Sözlük, Yazarlarının Sırtından Geçiniyor Önermesi Üzerine...

Senelerin bitmek bilmez tartışmasıdır bu, kurucu ssg, milyarları cebe indirdikten sonra daha bir şiddetli hale ulaşan tartışmaların da makul bir tabanı yoktur esasen. Neden mi yoktur?

Öncelikle bu kollektif internet sitesini oluşturan insanların isyanının aynısını, DonanımHaber, frmtr, Facebook, Twitter gibi sitelerin üyeleri dillendirebilir mi? Böyle bir isyan duyarsak, hak verme şansımız Ekşi Sözlük yazarlarıyla paralellik oluşturur mu? Parayı isteyenler Ekşi Sözlük yazarları olduğundan, yüksek ihtimalle bu soruya 'hayır' diyeceklerdir, çünkü 'yazar' titrine sahip olduklarından, yaptıkları işi, yazdıkları cümleyi daha kayda değer, daha paha edebilir buluyorlar olsa gerek. 25bin+ yazar sıfatına sahip üyenin, yazdıklarını para eder bulmasını 'komik' olarak açıklayabiliyor olsam dahi, bunu atlayıp, 'Evet, para edebilir...' desem dahi, ortada bir anlaşma, el sıkışma yok; basit tabirle ssg'nin tamamen kendi girişimi, zekası, sermayesiyle yarattığı kamuya açık bir duvar var ve duvarın üzerinde 'Buraya yazılan, okunur.' ibaresi eklenmiş.  Ve bütün bunlara rağmen, o duvara bile yazmayı zorlaştıran bir yazar-çaylak bendi eklenmiş bu girişimin varlığına. Site yıllar boyunca bir şirket görüntüsünden uzak, kişisel bir girişim, bir ideal olarak ırmağında akmış; ne zaman ki ssg verdiği paranın, harcadığı zamanın karşılığını almaya başlamışsa, 'Bizim de payımızı ver!' isyanları oluşmaya başlamış, başladı. Facebook, üyeleriyle bu kadar küresel büyümeseydi, şu an ki konumunda olur muydu? Kesinlikle hayır. O halde bu güne gelmesinde, senin de benim de payım yok mu? Kesinlikle var. E biz bu payı, parasal bazda hak ettiğimizi iddia edebilir miyiz? Mahallede açılan bir kafeyi sevmen ve eşle dostla oraya gidip durman sonrası, kafenin tutup; yörenin en piyasa, en kazanan mekanı olmasıyla birlikte, kendine pay çıkarman mümkün mü? Evet. Kafe sahibinin sana hisse vermesini istiyor olma halini makul bulabiliyor musun peki?

Bütün bunların haricinde bir iş ahlakın var mı? Halı saha maçını ya da kız arkadaşınla sinemaya gitmeyi, 'Dur şimdi, gündem yoğun Ekşi Sözlük'ün başında durup, başlık up'lamam gerek...' dedin mi bir kez olsun? Demiş olsan dahi bunun altında ticari bir güdü mü vardı, yoksa eğlence adı altında toplayabileceğimiz bir boş zaman hobisinin getirisi miydi bu?
Site çökünce, alfabede sıkıntı çıkınca, kod yazımında sorunlarla karşılaşınca, 'Yazılım departmanında sorunumuz var, en kısa zamanda çözülecek...' şeklinde bir sağduyuya mı sahiptin, yoksa 'Lan iki dakka bilgisayar başına oturalım dedik, adamlar bir siteyi ayakta tutamadı amk!' diye isyan mı ettin?
Ve eklemem gerekir ki, zaten nitelikli bilgi üreten kişi %100 değilse de belli olanaklarla yerini buladabiliyor bu ve bu tarz girişimler sayesinde. Blogger'lıkla başlayıp yazar olan da, Ekşi Sözlük yazarlığıyla başlayıp editör olan da, Twitter'da üyelik açıp ünlü olan da epey fazla bildiğiniz gibi. Hatta bu bile 'hak etti/etmedi' konusunda tutarlı bir veri olarak olagelmiyor malesef.

İnternet sitelerinin tek bir besin kaynağı var, 'tık'. tık = birey, bu sadece Ekşi Sözlük için değil, bütün internet okyanusu için geçerli. Ekşi Sözlük nitelikli bilgi üretirken para kazanmıyordu, ne zaman ki bir forum sitesi formunda yerelleşti, o zaman ticarileşmeye de başladı ('Her büyüyen girişim, yerelleşmeye mahkumdur!' Oscar Wilde). 'Yani ama biz sadece tık'tan ibaret değiliz...' deme lüksü de yok bu site üyelerinin, belki 3'ünün, 5'inin, 10'unun vardır; ben Ekşi yönetiminde olsam, belli ücret ve anlaşmalarla yazar transferi, anlaşmaları yapmayı düşünebilirdim zaten, herhangi bir yazar anlaşması nasıl yapılıyorsa, aynını da eklerdim elbette anlaşmaya; (Kaç saat mesai yapmalı, hangi türden kaç entry girmeli, izin günlerinin belirlenmesi, entry/alacak durumları, en beğenilen/prim uygulamaları vs...), ama dediğim gibi bunun olmadığı, tamamen keyfi ve kişisel bir girişim olarak üye kaydı yapan birisinin, işler büyüyünce kendine pay çıkarması bir tarafa, parasal pay çıkarmış olması, sahtekarlıktan daha kibar şekilde açıklanamaz.

Bütün bunların haricinde, bana bu yazıyı yazdıran Ekşi Fest 2014'ün yazarlara da paralı olması nedeniyle, başlayan üstümüzden para kazanıyor önermesinin tekrar şiddetlenmesi. Öncelikle yazı temelli bir websitesinin festival yapma gibi bir şirinliği olmak zorunda değil. Yapıyor olması ve ücretsiz yapıyor olması bir jest, bir görev değil. Bütün bunları kabullenmemek bir tarafa, bir festivale Bedük'ün gelmesi ile Manu Chao'nun gelmesi arasında epey kıdem ve maddi farklar da var.(Aslında Manu Chao gibi siyasi fikri meşru olan bir grubun nasıl bir maddi yüke tekabül ettiğini de epey merak ettim, belki açıklarlar.) Bunun da festivalin bedelini, bilet fiyatlarına yansıması çok ama çok normal.

Evet ay dostlar, eskiden sadece bir salıncak, bir tahtarevallinin olduğu o ufacık parkta daha çok eğleniyorduk, daha samimiydik, daha çok gülüyorduk. Ama artık o park yıkılıp, bulunduğu yere dev bir lunapark yapıldı.  Bu gerçekliği tartışalım, elbette tartışalım ama, kuru gürültü olarak yansımasın bari, hepimiz yaşını başını almış insanlarız sonuçta. (gülücük)

3 Nisan 2014 Perşembe

Aziz Nesin'e Diss...

Konumuz aslında Aziz Nesin'in söylediği bir kaç cümlenin kullanım şekliyle alakalı, Aziz Nesin'in kendisinden ziyade. o cümleler şunlar:

"Yarın öbür gün bu dinciler iktidara gelip, İmam Hatip'ten yetiştirdiği talebeleri yargıç, avukat, hekim, mühendis, belediye reisi gibi devletin her koluna atayıp,
en son da bu talebeleri Harbiye'ye sokarak orduyu ele geçirip devleti her koldan kuşatacaklar.
Ama şu an kimse bunun farkında değil!"

Bu açıklamalar bir tek bana mı salakça geliyor dostlar, yetiştirdiği dememiş mi bu adam? Üniversite mezunu bir mühendisi, avukatı, yargıcı, belediye reisini ne yapmak istiyoruz yani İmam Hatip'ten çıkmış diye, öldürelim mi, analarını mı sikelim, napalım ya?

İrtica ila mücadele, darbe, askeri vesayet, baş örtülü kadınları okula sokmamakla mı çözülecekti bu sorun? Bu bir çözüm mü? Bu düpedüz, dimdik duran bir faşizm değilse nedir?

Onlar, -dindar, dinci, muhafazakar, şeriatçı artık neyse işte, o kesim- kendilerini yetiştirebiliyor, devletin içinde görev alabiliyor, koordine olabiliyor, çalışıyor, didiniyor iken; sen Atatürk'ün o biricik askerleri olan, kutsal postal yığını orduna güvenmek yerine; eğitim, kültürel, sosyal sistemlerini düzeltip daha iyilerini yetiştireydin, düzgün bir ülke kuraydın, demokratik olaydın, ulusalcı, dindar faşizmini bırakaydın bu durumda olur muydu bu ülke?

Sen askerin tankına güvenirken iyisin de, onlar cemaatleşip, devlete sızınca mı şerefsiz, haysiyetsiz oldular yani?

Kürtleri yok edelim, dindarları irtica ile mücadele deyip yok edelim, Alevileri yok edelim, YOK EDELİM Kİ VAR OLALIM diye diye kendi bokunda boğulan bir ülke yarattınız sonunda. Ve şimdi o mağdur ettiğiniz bütün kitleler, siz onların başlarını ezmeye çalışırken, yumruklarını sıkıp ettikleri intikam yeminini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bunu bu ülke hak etti, hakkını da alıyor; fazlasını değil.